Serdar Yıldırım Hikayeleri | Page 2 | Gamesfrm.com
 

Serdar Yıldırım Hikayeleri

Serdar50

Seviye 2
Üye
Katılım
22 Ocak 2024
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
GEZGİN ŞEHMUZ İZNİK'TE
Gezgin Şehmuz bir gün İznik'e gitmiş. İznik sokaklarında bir süre dolaştıktan sonra göl kıyısına gelmiş. Atını bir ağaca bağlayıp, kıyıdaki büyük taşların bulunduğu yere gidip oturmuş. Aradan yarım saat geçmiş geçmemiş, suyun içinde bir deniz kızı peydah olmuş. Gezgin Şehmuz şaşırmış, şimdi bu deniz kızı da neyin nesi, diye düşünmüş.
Deniz kızı: " Selam Gezgin Şehmuz, nasılsın? " deyince Gezgin Şehmuz daha çok şaşırmış. Öyle ya hadi gölden deniz kızı çıktı, bu olabilir gibiymiş ama deniz kızının kendisine adıyla hitap etmesi olacak şey değilmiş. Nereden tanıyormuş ki, bu deniz kızı Gezgin Şehmuz'u?
Gezgin Şehmuz kendini toparlayıp şöyle demiş: " Sağ ol güzel deniz kızı. İyiyim de şu anda epey şaşkın durumdayım. Ben deniz kızlarının sadece masallarda var olduğunu bilirdim. Daha önceden tanışık olmadığımız halde adımı bilmeniz beni çok şaşırttı. Konuyu açıklığa kavuşturmanızı istemek hakkım sanırım. "

Deniz kızı gülümsedikten sonra şunları söylemiş: " Tabii Gezgin Şehmuz, bu senin hakkın. Gölün altında büyük bir yeraltı şehri var. Dipteki su kanallarından geçilerek yeraltı şehrine inilir. Sokaklar ve evler suyun içinde kurulmuştur. Su kanallarının kapakları özel bir durum yoksa daima kapalıdır. Ender olarak bizden biri göle çıkar. Biz oradan burayı yani dünyadaki insanların yaşayışlarını inceleriz. Daha doğrusu sizi seyrederiz. Konuşmalarınızı duyarız. Sizleri tanırız, biliriz. Yaşantınıza karışmayız. Olaylara müdahale etmeyiz. Bu bir çeşit sihirli aynalar aracılığıyla gerçekleşir. Ben yeraltı şehri kralının kızı Prenses İrona'yım. Gezgin Şehmuz'un göl kıyısına geldiğini görünce durur muyum? Hemen çıkıp geldim. Ne dersin, gelmekle iyi etmedim mi sence? "

" İnan bana deniz kızı gelmene çok sevindim. Ayrıca anlattıkların düşünce ufuklarımı genişletti. İnsanlar çoğunlukla günübirlikçidir, günü yaşamaya, günü kurtarmaya bakarlar. Gelecek hırs vermez, geçmiş ders vermez. Düşünceler belli kalıplar içinde sınırlanmıştır. Bu dar kalıplar içindeki düşünceler körelmiştir. İleri gitme şansı yoktur, tersine daima geriye gider. Bu dar kafa zihniyetinden kendini kurtarabilen, düşüncelerini belli kalıpların dışına taşırabilen özgün düşünme yeteneğini elde eder. Özgün düşünme, kişiye özel sadece o kişinin beyinsel fonksiyonlarının ürünü olan bir sistemdir. Bu yeteneğin kazanılabilmesi için, önce okuyup öğrenmek sonra da öğrendiklerini doğru olarak yorumlayıp, öğretebilecek duruma gelmek gerekir. Gezip dolaşmanın, yeni insanlar tanımanın konu üzerindeki önemi inkar edilemez. "

" Gezgin Şehmuz, sen bir söz ustasısın, bir filozofsun. Şu anda yeraltı şehrinde konuşmalarımız dinleniyor ve yazıcılar bunları kaleme alıyorlar. Az önce söylediklerin bizlere hayatımız boyunca yol gösterici olacaktır, yolumuzu aydınlatacaktır. Bir önerim olacak, bilmem nasıl karşılarsın? Bu konuşmalar masal havası içinde kitap olarak hazırlansa, torbalara konup buraya getirilse, sen atına yükleyip, bu şehirde ve gideceğin şehirlerde, köylerde halka parasız olarak dağıtır mıydın? Bitince geçerken uğrar, yenilerini alırdın. İnsanlara faydası büyük olurdu bu fikirlerin. "

" Prenses İrona, gerçekten asilce bir davranış içindesiniz. Karşılık beklemeden insanlara iyilik yapmak güzel bir duygudur. Önerini kabul ediyorum. "
Daha sonraki günlerde Prenses İrona'nın getirdiği torbalar dolusu kitabı Nicea'da ( İznik'te ) ve çevre köylerde dağıtan Gezgin Şehmuz mutlu bir şekilde oradan ayrılmış. Yeni şehirler görmek üzere yola düşmüş.

SON
 

Serdar50

Seviye 2
Üye
Katılım
22 Ocak 2024
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
800 VE 1500 METRE TÜRKİYE ŞAMPİYONUYDU
Yıl 1975. Galip 800 ve 1500 metrede gençler dalında Türkiye Şampiyonu olmuş ve milli formayı sırtına geçirmişti. Girdiği her yarışta birinci oluyordu. Galip büyükler dalında da birinciliklerini sürdürdü. Artık milli takımın değişmez koşucusuydu. Bu güzel insan, Avrupa Şampiyonu olmayı çok istiyordu. Türk Bayrağı'nı gönderde dalgalandırmak en büyük hayaliydi. Birkaç kez askerliğini erteletmişti. 23 yaşında askere gitti. Askerden geldikten sonra da başarılarını sürdürdü. Birinci olana kupa, madalya veriyorlardı ama para veren yoktu. Zengin işadamları aslansın, kaplansın diyorlardı ama iş veren yoktu, aş veren yoktu. Fabrikanda işçi statüsüne alsan ve O'na bir asgari ücret maaş bağlasan ne kaybederdin? Formasına fabrikanın reklam yazısını koyabilirdin. Bunun için bir ücret ödeyebilirdin. Koşmak karın doyurmayınca şampiyon Galip sınav kazanıp memur oldu.

Aradan yıllar geçti. Yıl 1991. Ben 32 yaşındayım, Galip ile aynı yaştaydık. Bursa Atatürk Stadyumu'nda koşuyordum. Baktım Galip gelmiş, koşucular etrafını sarmışlar. Ben de yanlarına gittim, tokalaştık. Memur oldum, dört yıldır ilk kez buraya geliyorum, dedi. En az yirmi kişi vardı. Aralarında ilkokula, ortaokula giden arkadaşlar da bulunuyordu. Galip önde, öbür arkadaşlar iki yanında ve arkasında yavaş bir tempoyla koştuk. Üç tur sonra Galip, bu kadar yeter, dedi, yoruldum. Nefes nefeseydi. İçim acıdı, üzüldüm, kahroldum. O fırtına adam, 1200 metrede bitmişti. Sen yüksek tempoyla iki saatte on tane 1500 çeken bir koşucuydun Galip. Bu tempoyla iki karışlık koşuda yorulmazdın. Bitti ama göz göre göre bitirdiler. Böylesine yetenekli ve çalışma azmiyle dolu sporcular ender çıkıyor. İlgisizliğin, vurdum duymazlığın nice genç atletleri pistlerden uzaklaştırdığını gördüm. Belki bu hikayeyi okuyanlardan yönetici veya firma sahibi olanlar vardır ve onlar amatör sporculara olanak sağlarlar.

SON
 

Serdar50

Seviye 2
Üye
Katılım
22 Ocak 2024
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
MİLLİ BOKSÖR MUSTAFA GENÇ İLE İLGİLİ BİR HİKAYE
1975 - 1978 Yılları arasında futbol oynamamın yanı sıra geceleri Bursa Atatürk Stadyumu'nun yanındaki Spor Sarayı'na gider, ağırlık çalışırdım. Spor Sarayı'nın giriş kapısındaki bekçi birkaç taneydi. Bir gün biri, diğer gün başka biri beklerdi. Genelde ağırlık çalışanlara yalnız geldiyse halter salonunun anahtarı verilmez, bekle, bir arkadaşın daha gelsin, denirdi. Hava kararırken geldiğim için, çoğu zaman Spor Sarayı'nın kapısında beklerdim.

İşte böyle zamanlardan birinde, Avrupa'da isim yapmış, Balkan şampiyonu ve defalarca Türkiye şampiyonu olmuş, boksör Mustafa Genç kapıya geldi. Spor Sarayında halter salonunun yanı sıra boks salonu, basketbol sahası, judo ve güreş salonu gibi bölümler mevcuttu. Mustafa Genç gelir gelmez, kapıda bekleyen sporcular etrafını sarıp, onunla konuşmaya başladılar. Mustafa Genç, bütün bir gün fabrikada asgari ücretle çalışarak yorulmuş, sol elinde çantası, sağ elinde simit vardı ve ayaküstü akşam yemeğini yiyordu. Akşam yemeği bir kuru simit? Hani bunun gazozu, ayranı. Ailesini geçindiriyor ve ancak bu kadarına aldığı ücret yetiyor. Avrupa Şampiyonası'nda rakipleri Fransız, İngiliz, Romen, İtalyan boksörler günde 8 saat boks antrenmanı yapıyor. Maaşları üst düzeyde, evleri, arabaları var. Gelecek korkuları yok, yemekler köfteler, dolmalar bolca, düzenli vitamin alıyorlar. Mustafa Genç, bu yaşam farkına karşın, yine de rakipleriyle başa baş maçlar yapıyor ve çoğu zaman galip geliyorsa inanılmazı gerçekleştiriyor demektir. Son olarak Mustafa Genç oradakilere şunları söyledi: Ben de rakiplerimle aynı hayat standardına sahip olsam, simit yerine yemek yesem, dünyada beni kimse yenemez.

Çevrenizde amatör sporcular vardır. Koşucu, boksör, güreşçi, bisikletçi, futbolcu, halterci. Onlara yardım edelim. Bir kutu süt, bir kavanoz bal hediye edelim. Bunu yapamıyorsanız fikir bakımından destek olun. Spor hayatında başarılar dilerim deyin. Bakın onlar buna ne çok sevinecekler. Belki sonradan Türkiye'yi yurt dışında temsil eder ve Türk Bayrağı'nı gönderde dalgalandırırlar.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
 

Serdar50

Seviye 2
Üye
Katılım
22 Ocak 2024
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
SARI KIZ EMİNE
Köy köy dolaşır saz çalar söylerdi
Onun adına Sarı Kız derlerdi
* * * *
Ahmet adında yaşlı bir babası
Vardı iki atı, bir arabası
* * * *
Gençti, güzel, mavi gözleri çapkın
Yaş yirmi dört olmalı derdi barkın
* * * *
Saz çalarken can verir ömürlere
Şurup gibi akardı gönüllere
* * * *
Dinleyenler mest olur ah çekerler
Biçareler, mecnunlar of çekerler
* * * *
Sıra oynak türkülere gelince
Tellere daha bir kıvrak vurunca
* * * *
Neşelenen, keyiflenen çok olur
Gam dağılır, keder gider yok olur.
* * * *
Günlerden bir gün yolu ora düştü
Aşkı tatmamış gönlü zora düştü
* * * *
Ani çarpıldı sevdi ferman olmaz
Tozlu yollar derdine derman olmaz
* * * *
Sık sık gelir oldu Alpat Köyü’ne
Saz biter inerdi dere boyuna
* * * *
Dalar gider gözleri uzaklara
Bir bir selam verir hatıralara
* * * *
Bir gün sevdiği adamla tanıştı
Birlikte gezerken ona alıştı
* * * *
Onu pek çok sevdiğini söyledi
Ama sevdiği bundan hoşlanmadı
* * * *
Genç adam bu aşka kayıtsız kaldı
Bana ne diyerek görmezden geldi
* * * *
Yıllar önce çok sevmiş evlenmişti
Fakat sevdiğinden terk edilmişti
* * * *
Uzun zaman üzülmüş, dert çekmişti
Bir daha mı diyerek and içmişti.
* * * *
Bir gün sevdiği adam köyden gitti
Ondan ayrı kalmak acıya itti
* * * *
Dağ-taş aşkını ararken saz çalmış
Görelim Sarı Kız neler söylemiş.

* * * * * * * ***** * * * * * * * * * * *
Çağıl çağıl akan sular akmasın
Bölük pörçük esen rüzgar esmesin
Gökte kanat çırpan kuşlar uçmasın
Eğer sevdiğime varamaz isem
Onu kollarıma saramaz isem
* * * *
Dur-durak bilmeden Sarı Kız ağlar
Kavuşmak tutkusu kalbini dağlar
Yüceden akar su ovada çağlar
İsterim ben de biraz mutlu olmak
İsterim sevgiden payımı almak
* * * *
Sarı Kız haykırır sesi duy artık
Al kalemi ele cevap yaz artık
Onun senden gayrı nesi var artık
Yaralı gönlümü al geri verme
Sahip çık gözyaşıma geri verme.

Aradan dört yıl geçti. Sarı Kız yaprak, çimen yedi, dereden, gölden su içti. Bir gün bir çoban tarafından uçurumun dibinde cansız yatarken bulundu.

SON
 
Üst